Kayıp Kıta Atlantis’in Bilinmeyenleri, Gizemleri ve Teorileri

Mistik Sırlar
5 min readDec 30, 2018

--

Kayıp Kıta Atlantis’in Bilinmeyenleri, Gizemleri ve Teorileri

Atlantis hikayesinin çıkışı Mısırlı bir rahiple başlıyor.ünlü yunan şair Solon, Mısır’ın Sais kentini ziyaretinde rahip Sonchis ile tanışır ve ondan Atlantis hikayesini dinler. Solon hikayeyi Dropides’e, Dropides de torunu olan Atinalı devlet adamı Kritias’a anlatır. Kritias Platon’un büyük büyük babasıdır. Kritias, Sokrates’in evindeki bir felsefe sohbetinde bu hikayeden bahseder. Ve, Atlantis’le ilgili araştırmalar o günden itibaren başlar.

Atlantis hikayesi ile ilgili tek kaynak Yunan Filozof Platon’un MÖ 4.yy ın ilk yarısında yazmış olduğu Timaeus ve Critias adlı eserlerindeki diyaloglardır. Platon bu eserlerinde Atlantis hikayesini bir kaynağa dayandırarak yazmıştır bu kaynak, MÖ6 yy Sais rahiplerinden hikayeyi dinlemiş olan Atinalı alim Solon ’dur.

Çözümlenmiş Naacal Tabletleri’ndeki anlatımlarda, Mısır hiyerogliflerinde, papirüslerde, Maya yazıtlarında, efsane ve ilahilerde de sık sık Atlantis değinmesiyle karşılaşılıyor. Örneğin, Saint Petesburg (Rusya) Müzesi’nde bulunan ve bilinen en eski papirüslerden birinde, Firavun Set’in bir grup araştırmacıyı Atlantik Okyanusu’na gönderdiği, bu grubun görevinin Mısırlılara bilgeliği getiren ataların anavatanlarını araştırmak olduğu yazılı. Heinrich Schliemann tarafından Troia’da (Çanakkale)’da bulunmuş “Baykuşlu Vazo” ve “Kuş Sfenksi” üzerinde yer alan “Atlantis Kralı Kronos’tan” yazılı ithaf yazıları da tartışmasız arkeolojik kanıtlar olarak gösteriliyor.

Bu verilerin hep birlikte incelenmesi, Atlantis kıtasında yaşayan toplumun çok gelişmiş bir uygarlık seviyesine sahip olduğunu işaret ediyor. Bazı yazıtlar, bu toplumda devler, cüceler ve çeşitli insanımsıların hep birlikte yaşadığını ifade ediyor.

19.yy da yaşamış olan ve trans halindeyken yaptığı kehanetlerle tanınan, uyuyan kahin lakaplı, Edgar Cayce’de, Atlantis Başkenti’ndeki “Büyük Tapınak”ta bulunan ve “Ateştaşı” olarak bilinen dev bir kristalden söz eder. Bunun tüm ülkenin güç kaynağı olduğunu belirtir. Güneş’in ışınlarının bu objenin birçok prizmasından geçmesi o kadar büyük bir yoğunlukta gerçekleşmekteydi ki, “tüm diyarda görülebilir radyo dalgaları gibi yeniden oluşturulup yayınlanabiliyordu.” Cayce’ye göre Atlantis’in nihai yok oluşuna katkıda bulunan bu enerji kaynağının yanlış kullanımı idi. Cayce ayrıca insan vücudunun Güneş ışınları ile iyileştirilmesi için kristallerin kullanımından bahsetmektedir.

Teosofik Cemiyeti’nin kurucularından Madam Helena Petrova Blavatsky ise yorumlamalarını Gizli Doktrin (1988) adlı kitabında Atlantis kıtasında yaşayan toplumda Mu asıllı Rmoahaller, Tlavatliler, Toltekler, Turanlılar (Türklerin ataları), Samiler, Akadlar ve Moğollar olarak 7 alt ırk belirleyecek kadar ilerletiyor.

Kayıp uygarlıklara ilişkin görüşleriyle tanınan bir diğer gizemci Avusturyalı Rudolf Steiner’a göre Atlantisliler, yaşam gücüne hükmedip, kendilerine özgü hava ulaşım araçlarını yönetebiliyorlardı.

Ignatius Donnely Platon’un “Kritias” adlı, Atlantis’i anlatan kitabını ele alıp yeniden işleyerek yazdığı Tufandan Önceki Dünya adlı kitabında, insanlığın ilk uygarlığının Atlantis olduğunu savunuyor, örnek olarak da Nazca düzlüklerinde bulunan gizemli çizgileri gösteriyor ve eski Mısır’da Güneş Tanrısı olan Ra’nın ilk olarak Atlantis’te kullanılan bir tabir olduğunu söylüyor. Ignatius’a göre Eski Yunanlıların, Fenikelilerin, Hintlilerin, İskandinavyalıların Tanrı ve Tanrıçaları, aslında Atlantis’in kralları, kraliçeleri ve kahramanlarıydı. Mitolojide anlatılan öyküler Atlantis’in gerçek tarihinin karmaşık bir biçimde hatırlanmasından başka bir şey değildir.

Donnely ayrıca,Avrupa’da tunç çağının başlamasının kaynağı olarak da Atlantis’i işaret ediyor. Aynı zamanda ilk kez çelik üretenler de Atlantisliler’di diyor. Igantius kitabında Bütün Avrupa alfabelerinin kaynağı olan Fenike alfabesinin Atlantis alfabesinden alındığını ve aynı alfabenin Mayalar tarafından da Güney Amerika’ya götürüldüğünü söylüyor.

Peki bu gelişmiş uygarlık neredeydi;

Platon’a göre Atlantis, Herkül sütunlarının ötesinde yer alan batı Avrupa ve Afrika nın birçok kısmını fetheden ve Solon un zamanından 9bin yıl önce Atinayı fethetmeye çalışan fakat başarılı olamayıp bir gecede okyanusa batan bir uygarlık. Platon’a göre bu ada Cebelitarık boğazının ötesinde yani Atlantik okyanusunda yer alır.

Critias diyaloglarında Atlantis’ten bahsederken şu sözleri kullanır, “Libya’dan, Asya’ya kadar uzanıyor. Ve bir deprem sonucu batıyor. Buradan okyanusa açılmak isteyen denizcilere geçilmez bir çamurdan engel oluşturuyor.”

Kayıp kıta Atlantis’in nerede olduğuyla ilgili Platon’un diyaloglarından yola çıkılarak Atlantik Okyanusu’nun ortasını işaret eden araştırmalar, günümüz teknolojisi ve bilim insanlarının daha derinlemesine araştırmaları sonucunda farklı yorumlarla farklı coğrafyalarda konumlandırılıyor.

Hartford Üniversitesi’nden Profesör Richard Freund önderliğindeki Amerikalı araştırma ekibi, efsanevi Atlantis kıtasının yerinin tam olarak tespit edildiğini ve İspanya’nın kuzeyindeki kumul düzlüklerinin altında, Cadiz’in kuzeyinde bulunduğunu belirtiyor

İngiliz bilim insanları ise, Kuzey Atlantik’te kayıp kıta Atlantis olduğunu düşündükleri 10 bin kilometrekarelik bir kara parçası keşfetti. İskoçya açıklarındaki Orkney-Shetland Adaları’nın batısında bulunan bu 56 milyon yıllık kara parçasının üzerinde dağlar ve sekiz büyük nehir yatağı saptandı.

Teksas Güney Metodist Üniversitesi’nden Arkeolog Mark McCoy öderliğinde Pasifik Okyanusu’nda araştırmalar yürüten uzmanlar, Pohnpei Adası’nda kayıp Atlantis’e ait olduğu düşünülen izlere rastladı. Kalıntılar, Pasifik Okyanusu’nun ortasında, 600 adadan oluşan adacık devleti Mikronezya’da keşfedildi.Quickbird 2 uydusunun çektiği fotoğraflar sayesinde keşfedilen antik kentin ismi Nan Madol, Bu kelimeler İki Yer Arasındaki Boşluk anlamına geliyor.

Atlantis’le ilgili öne sürülen iddialardan biri de efsanevi kıtanın, Antarktika’da olduğuna ilişkindir. Profesör Charles A. Hapgood, 1950’li yıllarda Güney Kutbu’nun binlerce yıl önce eski ve gizemli bir medeniyete ev sahipliği yapmış olabileceğini söylemiş ve litosferin yer değiştirmesinden yola çıkmıştı. Bu teoriye göre dünyanın her yerinde 20 bin ile 30 bin yılda bir kabukta bir takım değişimler oluyor. Hapgood, 11.600 yıl önce Antarktika’nın büyük bölümünün buzsuz olduğunu belirtmişti. Profesör çalışmalarında ayrıca Piri Reis’in dünya haritasında Antarktika’nın kuzey kıyılarını göstermesinden yararlanmıştır.

Daha önce de bahsettiğimiz, Amerikalı yazar Ignatius Donnely’e, göre ise Atlantis, Atlantik’in ortasında, Azor Adaları’ndaydı.

1909 yılında Kingdon T. Frost, The Times’ta yayımlanan, bir makalesinde Atlantis’in aslında Minos uygarlığı olduğunu ileri sürdü. Merkezi de Akdeniz’ in doğusunda bulunan Girit adasıydı.

1968 yılında ise, kayıp kıtanın yeri ile ilgili olduğu sanılan bazı arkeolojik kanıtlar elde edildi. Burası, Atlantik’te hiç umulmadık bir yerdi: Bahama Adaları. Bu kalıntılar hemen akla 1920lerde yaptığı kehnatle, atiantis’in Bahamlarda ortaya çıkacağını söyleyen kahin edgar cayce’i getirdi.

Tüm bu konumlandırmalar arasında en ilginç olanı, Robert Sarmast’ın efsane ve mitlerde ifade edilen 50 farklı fiziksel işareti kullanarak yoğunlaştığı Kıbrıs yayı ve Doğu Akdeniz kıyıları (Levantine havzası). Amerika Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) haritaları ve veritabanlarından faydalanan Sarmast bu verileri yeterli bulmayınca, Jeofizikçi John K. Hall’den bir Rus petrol gemisinin 1980 yılında Doğu Akdeniz deniz tabanından topladığı dijital verileri de alıyor. Tüm verileri birleştirerek bölgenin 3 boyutlu haritalarını ve batimetrik (derinlik) haritalarını çıkartan Sarmast’a göre Atlantis kıtası, Doğu Akdeniz’de (Levantine havzası) bugünkü Kıbrıs’la Suriye’nin arasında yer alıyor. Bugünkü Kıbrıs, batan Atlantis kıtasının en üst noktasını oluşturuyor.

Peki,

Sonunda, bu eski gizem çözülmüş müydü? Atlantis bulunmuş muydu? Tüm basın, özellikle Amerikan basını ortaya çıkarılan bilgi ve kanıtları benimsedi. Oysa yüzyıllar boyu süren araştırmalara, tartışmalara ve yapılan yatırımlara rağmen bu konuda kesin bir bilgi yok! Denilebilir ki, Atlantis’in varlığı hâlâ kanıtlanamadı. Öte yandan, var olmadığı da kanıtlanmadı! Tarih, efsanevi kent ve uygarlıklarla doludur. Arkeoloji zamanla bunların gerçekliğini bulup ortaya çıkarabiliyor.
Tıpkı Layard’ın Ninova’yı, Schliemann’ ın Truva’yı ve Evans’ın da Minos uygarlığını ortaya çıkarması gibi. Bu kentlerdeki uygarlıklara da bir zamanlar efsanevi ve hayali gözüyle bakılıyordu.

Arkadaşlar Atlantis hayli derin bir konu biz de bir dahaki videomuzda

Atlantis’te teknoloji ve bilim ne düzeydeydi, Atlantis’te devler var mıydı, Atlantis yeryüzünden nasıl silindi ve tekrar ortaya çıkacak mı sorularına cevaplar arayacağız, mistik sırları takip etmeye devam edin..

--

--